22 Ekim 2012 Pazartesi


Ölüm onları apansız yakalamadı.Ülkemizin uçsuz bucaksız sıradağlarında ve ovalarında kentlerin yoksul
mahallelerinde ve uğuldayan meydanlarında kuşatmalar altında barikatlar arkasından sömürüye zulme
boyun eğmemenin onuruyla ölümün üstüne yürüdü onlar.Tereddüt etmediler yok biz buraya dönmeye değil
ölmeye geldik diyerek türkülerle marşlarla karşıladılar ölümü. Özgür ve eşit bir gelecek için canımızdan
koparırcasına en iyilerimizi verdik toprağa. Onlar yaratılan devrimci değerlerin onurun erdemin inancın
simgeleri olarak yüreklerimizi dolduruyor, inancımızı aydınlatıyor bizi kopmaz bağlarla bağlıyor DEVRİME..

21 Ekim 2012 Pazar


Öyle ağlasam, öyle ağlasam ki çocuklar
Size hiç gözyaşı kalmasa
Öyle üşüsem, öyle üşüsem ki çocuklar
Size hiç soğuk kalmasa
Öyle acılar çeksem, acılar çeksem ki çocuklar
Size hiç acı, hic ama hiç acı kalmasa
Öyle gülseniz, öyle gülseniz ki çocuklar
Gülmeyen hiç kimse, hiç ama hiç kimse kalmasa

EREN ERDEM/ Kurban ‘hayvan kesmek’ değildir! (Son) -(TAMAMI)


Dinsel hassasiyetleri yüksek gibi görünen kitlelerin, esasında Allah’a “kanlı sunaklarda ego tatmin eden tahta putlara yapılmış muamelenin aynısını yapması” ve kesilen hayvanların kanlarıyla arınma kültürünü, İslam’a monte etmesi gariptir. Her fırsatta mangalda kül bırakmayan, Allah ve Peygamberine söz söyletmeyen bu kavrayış, esasında en büyük hakareti kendisi yapmaktadır.
Bir hayvanın gırtlağını keserek yapılan ibadet, tarihsel pagan kültünün dışavurumudur. İslami değildir. Bunu önceki 3 makalemizde de ele aldık.
Kur’an’da hayvan kesmek yok
Simgesel olarak kurbanın ana manası, Allah’a yaklaşmak için, yetime ve miskine yaklaşmak. Fakat, yetimden kasıt, anasız babasız kimse değildir. 100 Tane akrabası olduğu halde bankadan kredi almak zorunda kalan herkes yetimdir. İşte bu durumun ortaya çıkmasına neden olan sebeplerle verilen mücadeleye kurban ibadeti denir. Vatandaş nereden çıkartmış bu hayvan kesmeyi bilmiyorum. Çünkü Kur’an’da böyle bir şey yok.
İnsanın kendisine yani doğaya yabancılaşmasına neden olan etkenlerden arınması ile birlikte çözülen toplumsal sorunlar, kurban ibadetidir. Hz.İbrahim’in devrimci şuurdan bir an dahi uzaklaşmasına neden olan büyük evlat sevgisinin sınanması bu temelde ele alınmalıdır.
Kişinin mücadeleden uzaklaşmasını sağlayan herşey (mal, makam, statü, servet, evlat, eş..vb) bir prangadır. İnsan, bu prangalarla kurduğu ilişki üzerinden ideolojik eğilimlerini belirler. En muhalif ideolojik eğilim dahi, bu prangalardan bağımsız değildir.
İşte Hz.İbrahim’in evladının boynuna bıçak dayaması, öz evlattan dahi vazgeçebilecek bir aklın resmidir. İnsanın mücadeleden uzaklaşması, dolayısı ile kendisine yabancılaşması durumu belirginleşir. Çünkü insan, sürekli devrim yönünde hareket eder. Sürekli faaldir. Durağanlaştığı an, insani tüm özelliklerini yitirir. Bu yönüyle, muazzam bir tehlikeye dönüşür.
Dolayısı ile kurban ibadeti belirli bir hafta ya da zaman dilimine sıkışması mümkün olmayan, yaşayan ve devrimci bir ibadettir. Fakat, biz bayramlarda sembolik olarak, birbirimize yaklaşır, muhabbetimizi derinleştirir ve bu ruhu temsilen bir araya geliriz. Mezbahalarda, eli kanlı kasapların ağzından çıkan arapça dualar eşliğinde yapılan iş, Hz.Muhammed’in hayatı boyunca hiç vuk’u bulmamış bir uygulama olması hasebi ile dindışıdır. Ortadoğu’da hemen hemen hiçbir ülkede böyle bir uygulama yapılmamaktadır.
Yoksullara destek olun
Eğer diyorsanız ki, ben “Kurban Bayramı’nda” hayırlı bir iş üretmek isterim, gidin ihtiyaç sahiplerine destek olun, elinizden avucunuzdan artanı yoksullarla bölüşün, hastaları ziyaret edin, sokak çocuklarının başını okşayın, küskünleri barıştırın derim. Allah’ın nezdinde ibadet olarak makbul olan davranış budur. Hatta o boğazına bıçak dayanan sevimli koyunların özgürce yaşayabilmesi için çevreyi katleden kapitalist kodaman bozgunculuğa karşı bir ses yükseltin. Doğayı, insanı ve toplumları sevin, koruyun.
Aslolan ibadet böyledir. İbadet hayatta, ritüel tapınakta yapılır. İslam bir ritüel dini değildir. Dolayısı ile yeryüzü Allah’ın mescididir. Allah’ın mescidlerini ticarethaneye çeviren engerek soyu ruhban aklı ile mücadele, Allah’a yaklaşma vesilesidir. Allah’a yaklaşma gayreti de kurbanın ta kendisidir.
Yetimi, miskini kollayın
Kurban Bayramı, mutlak anlamda bir özeleştiri haftası olmalıdır. İnsanlar, kendilerini mücadeleden alıkoyan zincirleri masaya yatırmalı ve tıpkı Hz.İbrahim gibi bunlardan arınmak için mücadele etmelidirler. Böylece Kurban Bayramı, herkesin Allah’a yakınlığını arttırıcı bir sürece çevrilecektir. Aksi takdirde, kaçan danaların ardına düşmüş kasapların doğradığı hayvanlardan akan kanlarla ıslatılmış toprağın üzerinde, kan ve gözyaşına mahkum edilmiş mazlumların feryadı dinmeyecektir.
Yetimi, yoksulu, miskini göz ardı eden bir din, Allah’ın dini değildir.
Yetime yaklaşın, yoksulu koruyun ve bölüşün. Kurbanınız hayırlı olsun...

Eren Erdem - Aydınlık Gazetesi

EREN ERDEM/ Kurban ‘Hayvan kesmek’ değildir! (3) -(TAMAMI)


Kaldığımız yerden devam edelim. Habil-Kabil kıssasında geçen “kurban” anlatımının “hayvan kesme” sanılması, tümüyle teknik bir yanılgıdır. Çünkü geleneksel anlatıma göre, hayvan kesme: “Hz.İbrahim ile birlikte ortaya çıkan bir uygulama olarak kabul edilir.” Habil-Kabil kıssası ise, yine aynı geleneksel metinlerde çok daha eski bir olay olarak bilinir.
Allah’a yaklaşmaktır
Şimdi gökten bir koç indiği söylenen Hz.İbrahim kıssasının ayetlerine;
(SÂFFÂT suresi 102. ayet) Çocuk onunla birlikte koşacak yaşa gelince, İbrahim dedi “Yavrucuğum, uykuda/düşte görüyorum ki ben seni boğazlıyorum. Bak bakalım sen ne görürsün/sen ne dersin?” “Babacığım, dedi, emrolduğun şeyi yap! Allah dilerse beni sabredenlerden bulacaksın.
Ayette “ne kurban kelimesi geçer, ne de iması yapılır.” Kaldı ki ısrarcı bir dille anlatmaya çalıştığım şu gerçeği de ele alalım, kurban kelimesi hakkında bildiğiniz her şeyi unutmanız gerekmektedir. Kurban, yani yaklaşmak kelimesi Arapçadır. Yaklaşmak anlamına gelir. Oğlunu kurban etti diye bir cümle kurarsak, Oğlunu yakınlık etti gibi bir gariplik ortaya çıkar.
Hz.İbrahim’in yaptığı şey, kendisini mücadele şuurundan alıkoyan tüm imgelerden arınma fiilidir. Bütünüyle, Allah’a yaklaşma (kurbiyet kurma), Allah dışında ki her şeyden uzaklaşma temelinde bir eylemdir. Bu eylem, mal, servet, makam, imtiyaz ve hatta evlat ve eş sevgisinden dahi bağımsızlaşma ile mümkündür.
Kurban, kişinin Allah’a yaklaşmasıdır. Dolayısı ile Allah dışındaki tüm belirleyicilerden uzaklaşmasıdır. Bu yolla, kişinin kendisine yaklaşması da söz konusudur. O halde “kendisine yabancılaşmış, dolaylı olarak doğaya ve topluma yabancılaşmış insanın” bu hastalıklardan arınması vaziyetine kurban denir. Kur’an’da ki kurban bir bütünüyle bu eksende bir rota çizer.
Bu bir imtihandı
Hz.İbrahim kıssasına dönelim;
Evlat sevgisi, özellikle de erkek evlat istemesi ve bu isteğe olan bağlılığı anlatılan İbrahim Peygamber ile ilgili şu bölüme dikkat ediniz;
Bunun üzerine biz, İbrahim’e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.
Evet görüldüğü gibi, İbrahim Resul’ün çok istediği şey, yani evlat kendisine verilmiştir. Sonrasında ise, Allah’a yakınlığı test edilmek sureti ile, “en çok sevdiğini feda edip edemeyeceği sorgulanmıştır’’...
“Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi.” (Saffat suresi 106)
İmtihanın amacı, kişinin sevdiklerinden Allah yolunda vaz geçip geçememesi noktasındadır. Yani kurbanın temel amacı budur. Aksi bir mana, hayvan satın alıp kesme gibi bir ritüel uygulaması bu noktada gözlemlenememektedir. Hali hazırda, yukarıdaki imtihanın başarısı neticesinde, Allah’ın lütfu olarak oğlu yerine bir kurbanlık verildiği ifadesinin kullanıldığı görülmektedir.
Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. (Saffat suresi 107)
Bu ayette geçen kurbanlık ifadesi, “yaptığı iş nedeni ile Allah’a yaklaşmış olduğunu” belirginleştiren bir ifadedir. Bir hayvan, koyun ya da dana değildir. Hz.İbrahim X fiili yapmış ve Allah’a yaklaşmıştır. Anlatılan mesele budur.
O halde bugünün insanı Kur’an’sızlaştırılmış bir dine mensuptur. Kurban fiilini en doğru biçimde uygulamak için, insanın kendisine yabancılaşmasını sağlayan her şeyden arınması, Allah dışında ki tüm otoritelere itiraz etmesi gerekir. Yani “kurban“ eylemsel bir ibadettir. Bir ritüel değildir. Hayvan keserek olmaz, insanın içindeki egoyu kesmesi ile olur.

Eren Erdem - Aydınlık Gazetesi

EREN ERDEM/ Kurban ‘hayvan kesmek’ değildir! (2) -(TAMAMI)


Dün yazdığım yazıya devam ediyorum. Kur’an’ın ayetleri üzerinde yapılan “çeviri tahribatları akabinde üretilen yapay algılamalara dikkat çekeceğim.”
Kurban’ın hayvan kesmek olduğu iddiasını besleyen surelerden birinin de Kevser suresi olduğu iddia edilir. Malum, Kevser suresi bir namaz suresidir. Surenin ikinci cümlesinde “fe salli li rabbike venhar” ifadesi, Rabbin için namazı kıl ve kurbanı kes biçiminde çevrilir. Bu çeviri tamamen bir katliamdır.
Ayette geçen “salli” kalıbı, salat kelimesinin bir veznidir. Bu kalıp, şu ayetteki kalıp ile hemen hemen aynı manaya gelir. “Allah ve melekleri o resule salli ederler.” Eğer buradaki salli kelimesini “namaz” diye çevirirsek, Allah ve melekleri peygambere namaz kılmış olur. Ki bu saçma ve hatalı bir yakıştırma olacaktır.
Dolayısı ile buradaki salli, “destekleme” anlamıyla çevrilir. Allah ve melekleri peygamberi desteklerler...
O halde Kevser suresinde ki salli kelimesi de “desteklemektir.”
Ve gelelim venhar kelimesine. Venhar, nahr kökünden türemiş bir kelime olup, boğazına bıçak dayanmış devenin göğsünü ileri attırması manasına gelir. Yani “bir işi göğüslemektir.” Ama vatandaş kalkmış, bıçağı dayama kısmını almış ve olmuş sana hayvan gırtlaklamak...
Allah’a yaklaşma
Bu haliyle Kevser suresinin doğru çevirisi;
“Rabbini destekle/devrimcilik yap ve güçlükleri göğüsle” biçiminde olmalıdır...
Maide suresi 27. ayet konuyu ayrıca zenginleştirmekte dir.
Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti. “Seni mutlaka öldüreceğim.” dedi. Öteki: “Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.” dedi.
Habil ile Kabil olarak bilinen bu iki kişi arasındaki dialog, görüldüğü gibidir. Bilindiği üzre, ‘’hayvan kesme geleneği, İbrahim Resul ile ilişkilendirilmektedir’’. Yani, Kuran’ın kurban getirdiler ifadesi, İbrahim Resul öncesinde olmuş bir olay ile ilişkilendirildiğinde, hayvan kestikleri manasına gelmez! Bu, Allah’a yakınlaşma adına bir fiil,eylem ürettikleri manasına gelir...
Yukarıdaki ayette gördüğümüz gibi, bu iki kişiden biri, doğru bir eylem üretmiş, yani Allah’a yaklaşmıştır. Diğeri ise, yaklaşamamıştır. Yine yaklaşamama nedeni ayetin devamında belirtilir ; ‘’Seni muhakkak öldüreceğim’’. Bu, kibrin ve egonun dışavurumudur. Kibir ve ego, toplumsal paylaşımı engelleyen, tarihsel süreçte Kuran’ın temel düşmanı olan şirk dininin, yani mal ve servet yığmak sureti ile bireyci tutum sergileme dininin temel kıstasıdır. Kuran, bütün olarak infak ayetlerinde, mal ve servet yığıcıların dinini ‘’şirk’’ dini olarak tanımlarken, bu genel izahat çerçevesinde, yukarıdaki söylem; bu dine mensubiyet manası taşımaktadır.
Münafık: Malını dağıtmayan
Bildiğiniz gibi, infak ve münafık kelimeleri ‘’n-f-k’’ kökünden gelmektedir. Nifak, iki yüzlülük demektir. Münafık, iki yüzlü kişi manasına gelir. İnfak ise, kişinin elde ettiği mal-servetin ihtiyaçtan artanını dağıtma manasındadır. Dolayısı ile, münafık demek, malını dağıtmayan demektir. Bu din dilinde bu şekilde ilişkilendirilmek durumundadır. Çünkü, aynı kökten gelen iki ayrı ifadenin arasındaki büyük ilişki asla göz ardı edilemez.
Eren Erdem - Aydınlık Gazetesi

EREN ERDEM/ Kurban “hayvan kesmek” değildir! (1) -(TAMAMI)



Değerli okurlar. Bu yazı dizisi 3 bölümden oluşuyor. Mümkünse bu metinleri kesip saklamanızı öneriyorum. Ve bu yazacağımız gerçekleri karalamak için “Eren Erdem kurbanı reddetti” diyecek olanların, bu tür ucuz işlere bulaşmamasını, kurbanı değil, kurban gibi devrimci bir ibadeti alıp, hayvan kesmeye indirgeyen Muaviyeci zihniyeti reddettiğimi hatırlatarak başlayayım...
Kur’an’dan onay aldığı iddia edilen her türlü olgu, mutlak manada metne sadakat ölçeğinden geçmiş olmak zorundadır. Yani, Kur’an metninde yer alması şarttır. Bugün Türkiye’de uygulanagelen Kurban, Kur’an’da geçen kurban ile hiçbir surette örtüşmez!
Aksine, Kur’an’ın kurban anlayışına çekilmiş bir kılıç gibidir.
Şimdi konumuza girelim
Kurban kelimesi, kurb kökünden mastardır. Bu kökten türemiş meşhur bir kavrama sahibiz. Akraba kavramı...
Akraba kavramı ile kurban kavramı aynı kökten türemiş olup, eş manalıdırlar. Kurban, kelime anlamı itibari ile, “yaklaşmak” manasına gelen bir kelimedir. (Bkz.Ragıp El İsfehani, el Müfredat, krb mad.)
Kurban konusunu en doğru biçimde anlayabilmemiz için sizlere 1 ayet aktaracağım;
Hac Suresi Ayet 37: Onların etleri de kanları da Allah’a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O’na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirir ki, sizi hidayete erdirdiği için Allah’ı yücelterek anasınız. Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver.
Büyük dilbilimci Ragıp El İsfehani’ye göre bu kök, “doluya yaklaşmak” manasına geldiğinden, Allah’a yaklaşma babındadır. Ve dolaylı olarak, “Allah dışında ki tüm ilahlardan uzaklaşma” anlamı kazanır. Yani, insanlığın kaderine yön veren, Allah dışındaki tüm totemleri reddetme, onların siyasi, ekonomik, politik ve felsefi dayatmalarından uzaklaşmak sureti ile Allah’a yaklaşmak. Kurban kelimesinin “politik” anlamı bu şekildedir.
Bu hususta Bakara suresinin 87. ayetine bir göz atalım;
“Ve iz ehazna misaka beni israile la ta’büdune illellahe ve bil valideyni ihsanev ve izl kurba vel yetam vel mesakini ve kulu lin nasi husnev ve ekiymus salate ve atüz zekah, sümme tevelleytüm ila kalilem minküm ve entüm mu’ridun”
Biz İsrailoğullarından, Allah’ın dışında kimseye kulluk etmeyecek/O’na yakın olacak (1), ana babaya, yetim ve yoksullara yardım edecek, herkese iyilik yapıp, “salat-ı uygulayacak”, mal biriktirmeyip topluma dağıtacaksınız diye söz almıştık. Ancak pek azı müstesna, sözlerinden döndüler, hala dönmekteler...
Yukarıdaki çeviride (1) ile ifade ettiğim kısım, “kurba”nın anlam bütünlüğünü akseden bölümdür. Kuran’ı yapısı gereği, ayetin devamı da, “kurba” eyleminin uygulanış biçimini tarif etmektedir. Yani, halka yardım etme, sermaye yığmaktan kaçınma, sevdiğiniz şeyleri Allah yolunda harcama gibi bir bütünlük göze çarpmaktadır.
Değerli okurlar, “Kur’an-ı Kerim’i” açıp, Arapça orjinalini incelediğinizde, “kurba vel yetam vel mesakini” ifadesini her zaman yan yana göreceksiniz. Yetam ve Mesakin, yetim ve miskin/fakir demektir. Kurba ise, Allah’a yaklaşma olarak göze çarpar. Yani Allah’a yaklaşmanın yolu, yetim ve miskinlerden geçmektedir.
Yani yetim ve miskine yaklaşarak, “Allah dışında ki belirleyici totemlerin dayatmalarından uzaklaşıyor, dolayısı ile Allah’a yaklaşıyorsunuz.” Bu yaklaşma, bedensel değil, ideolojik bir yaklaşmadır. Yani ezilenlerin ideolojisine yaklaşma, devrimcileşme...
Kurban kelimesinin direk geçtiği bir diğer ayet ise “Ahkaf suresi 28. ayettir”
“Fe lev la nesarahümlezinettehazu min dunillahi kurbanen aliheh bel dallu anhüm ve zalike ifkühüm ve ma kanu yefterun”
Allah’ın yanında yakınlık sağlamak için edindikleri ilahlar, onlara yardım etseydi ya! Tam aksine, onlardan uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanları, uydurup durduklarıydı.

................
Eren Erdem - Aydınlık Gazetesi


Çocukların şeker yiyebildiği, güzel ve güneşli günler için dövüşmek de var...Yenileceğini bile bile savaşmak durmadan ve bağımsızlığı ve özgürlüğü haykırarak ölmek var.Katılmak var kavgaya, ve her katılan kendinden önce ölenin cansız bedeninden alacak gücünü...

A.K.K.

20 Eylül 2012 Perşembe

''Eğer hayatına son vermek istiyorsan yap, bunun
için kendini öldürmene gerek yok.''

Doktor Schiller - DUVARA KARŞI
''Şu kedi gibiyim
isimsiz bir serseri.
Biz kimseye ait
değiliz,kimse
bize ait değil,
Birbirimize bile
ait değiliz.''

Holly Golightly - BREAKFAST AT TIFFANY'S
''Bu kadar ödüle
ne gerek var ?
Her zaman ödül
veriyorlar.En
iyi faşist ödülü :
Adolf Hitler''

Alvy Singer - ANNIE HALL

GENÇLİK ÜZERİNE

Bir ağacı testere budar,
Yerine sağlıklı dallar ve meyveler çıksın diye...
Bir genci karşılıksız aşklar budar,
Daha büyük, daha sağlam aşklar yaşasın diye...

Ertürk Akşun - Ateş Güneş ve Ada

7 Ağustos 2012 Salı

Yemezler





“Üyelerimiz kaliteli, güvenilir, sağlıklı ve besleyici gıda üretimi yapmak, uluslararası standartları oluşturmak ve uygulamak zorundadır” diyen Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF), 29 adet gıda amaçlı GDO’nun ithalatı için, Biyogüvenlik Kurulu'na başvurdu! Bu 29 GDO'nun 24'ü halk görüşüne açıldı. Tepkini göstermek için son gün 22 Ağustos.




Aralarında gıda sektörünün lider markalarının bulunduğu 1000’den fazla üyesi olan federasyonun başvurusu kabul edilirse, yakında çikolatadan dondurmaya, margarinden tatlıya soframızdaki tüm yiyecek ve içeceklerde GDO olabilir!




Sağlığımızı doğrudan tehdit eden bu büyük tehlikeden, hep birlikte kurtulabiliriz! Ülker, Eti, Nestle, Algida ve Sana gibi lider markalar, GDO'ların soframıza gelmesini engelleyebilir. TGDF'de söz sahibi olan ve sektörü etkileyen bu şirketlerin yöneticilerine mektup gönder. Onlardan, bu başvurunun geri çekilmesini sağlamalarını iste. Başvuru geri çekilene kadar “


Yemezler” demeye devam et...




Yiyip içtiğimiz her şeye GDO bulaştıracak bu tehlikeli girişime, hep birlikte “Yemezler” diyelim!







http://www.greenpeace.org/

turkey/tr/harekete-gec/


yemezler/






5 Ağustos 2012 Pazar

''Ağzımın tadı yoksa,hasta gibiysem.

 Boğazımda düğümleniyorsa lokmalar

 Buluttan nem kapıyorsam

 İnan hep güzel gözlerinin hasretindendir.''

Atilla İlhan

4 Ağustos 2012 Cumartesi



Ölümde yaşamayı arıyorum, mahpuslukta hürlüğü

Kancıklıktan mertliği bekliyorum, sağlığı hastalıktan

Olabilmezlerden umuyorum

Olabilirlerin benden esirgediğini!



(Cervantes)


‎'' Hiç kimse bir maskeyi uzun süre taşıyamaz. Rol yapma, çok geçmeden asıl doğasına döner.''




Seneca - Düşünceler

3 Ağustos 2012 Cuma





Hayvan olmak istiyorsan olabilirsin elbette . Bunun için insanlığın acılarına sırt çevirmen ve yalnız kendi postuna özen göstermen yeterlidir



Karl Marks
''Unutmadık inandık, bulanmadık bilendik, geldik...''
Bir daha ölmek istiyorum,gözlerinde kaybolmak...
a.k.k.

2 Ağustos 2012 Perşembe


''Sahip olduğun şeyler sonunda sana sahip olur.''

Fight Club

İçimdeki hüzün müydü? Yoksa yorgunluk mu ? Ne olduğunu bilmiyordum ama ikisini birbirinden ayırt edemez duruma gelmiştim.Zaten ben ikisininde adamı değildim...

a.k.k.

Öyle İşte


içimde bir sıkıntı
rüyamda yine seni gördüm
gel dedin,  gel-
dim
bak-
tım-
yok-
sun
öldüm...

                                                     a.k.k.

29 Temmuz 2012 Pazar

28.07.2012 A.K.K.







                                                                                           













    Evet biz buyuz!Dünyada bir dakikada 18 insan açlıktan ölüyor.Büyük giyim markalarının fabrikalarında çalışan emekleri sömürülen işçiler 0.0014 dolar kazanıyor bunun yanında bu firmalar aynı zaman zarfı içerisinde 36.505 dolar kazanıyor.Bir tarafta insanlar Mercedeslere Bmw'lere  binerken diğer tarafta insanlar sırtında başka insanları taşıyarak karnını doyurmaya çalışıyor.Bizler ise evimizde bilgisayarın , televizyonun karşısında semiriyoruz ve emre itaat etmekten başka hiçbir şey yapmıyoruz.Sorgulamıyoruz,okumuyoruz,düşünmüyoruz,üretmiyoruz bunların yerine kabulleniyoruz, her söylenene inanıyoruz,ezberliyoruz ve tüketiyoruz evet tüketiyoruz geberene kadar tüketiyoruz tüketmekten başka yaptığımız hiçbir şey yok ...Çağımızın felsefesini sorgusuz sualsiz kabul etmiş bulunmaktayız ''Tüketiyorum öyleyse varım '' bizler tüketiyoruz peki ya dünyanın geri kalanı ? Açlıktan kırılan bir çok insan var... Hanginiz orucunu inek pisliğiyle açtı ? Hanginiz aç yaşıyor ya da hanginiz açlıktan ölmek üzere? Biz doyumsuz , savurgan ve zengin olduğumuz sürece dünyanın diğer kesimi aç ve ölü olacak...Evet ben suçluyum bütün bu olanlara göz yumuyorum evet suçluyum çünkü marka giyiyorum evet hala suçluyum tüketmekten başka yaptığım hiçbir şey yok sömürenlere ben de para kazandırıyorum ve siz, siz de suçlusunuz -hayır ben suçun hepsini üzerime alacak kadar kibirli değilim- hepimiz suçluyuz Yeni dünya düzeni kurulurken biz sessiz kalıyoruz ve sessizliğimizin bedelini yine biz ödeyeceğiz...Bizim durumumuz yeni dünya düzeninin özeti sayılabilir fakir zengini görmeye görmeye sömürüldüğünü unutuyor zengin ise fakiri görmeye görmeye sömürdüğünü unutuyor...Yukarıdaki görüntülere kaçınız vicdanı rahat bir şekilde bakabildi ya da kaçınız bakabildi? İşte öyle...Artık zenginler fakirleri görmeye tahammül edemez oldu öyle ki fakir semtlerden yavaş yavaş kaçmaya başladı zenginler...
Ne güzel değil mi ? İstanbul...
















Peki ya varoşlar ?
Gecekondularda yaşayan insanlar için ne kadar güzel istanbul ?
Yada hayat ne kadar güzel ?









''Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir''Hz.Muhammed(SAV) evet görüldüğü gibi kimse komşusu açken tok yatmıyor zira zenginler kendi habitatlarını kurmuş havuzlu lüks sitelerde tıka basa doymuş bir biçimde tok komşuları olduğu için rahatça uyuyabiliyor, fakirler ise yarın ne yapsam nereden para kazansam, nasıl ilaç alsam diye düşünerek yarı aç yarı tok bir şekilde uyuyor ya da uyumaya çalışıyor...

  Bu dengesizlik dünya kurulurken yoktu bu dengesizliği oluşturan  da yaşatan da bizleriz yok edebilecek olan da bizleriz çok geç olmadan bu gidişe dur demeliyiz.Yeni dünya düzeni kurulurken hepimizin sonu enkaz...Sen bunları neden yazdın diyeceksiniz.Çünkü benim içim rahat değil, huzursuzum siz de huzursuz olun istedim.Evlerinde oturup popo büyüten bizler utanmalıyız artık, utanç vakti ey insanoğlu gözlerini aç da etrafına bak kardeşlerini duy!Sen toksun fakat kardeşin aç hem de, sen tok olduğun için aç artık bir şeyler yapmanın vakti geldi biraz daha gecikme lüksümüz yok...


Bazı Resimler İnci Sözlük Yazarı S2 Seven Kamyoncudan Alınmıştır Kendisine Çok Teşekkür Ederim...
A.K.K

28 Temmuz 2012 Cumartesi


İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Haziranda Ölmek Zor


                                      orhan kemal'in güzel anısına  
 

işten çıktım
sokaktayım
        elim yüzüm üstümbaşım gazete
 

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
        sokağa çıkmak yasak
 

sokaktayım
gece leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
 

havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
              çırpınıp durur
 

çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
       ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
             susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
             unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
                    vurmuşum sokaklara
 

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
             dallarda insan iskeletleri
 

asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
       belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
               sarı yapraklar gibi


asmak neyi kurtarır
       sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
               ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
        hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil
        asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
               budur işte asıl sorun!


sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
             ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
        yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
                               kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı


işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
        gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
              ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
                    gitme korkusu
ah desem
       eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
       tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır
       öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
               güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
       ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak


ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
                     bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
       n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
              ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben
nerdeyim ben
       nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
        kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
            göçen kim dünyamızdan?


asmak neyi kurtarır
       öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
       ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
              söyler hangi güzelliği?

kökü burda
        yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
       göçtü memet diye diye
              şafak vakti bir çınar
           silkeledi kuşlarını
                         güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
                                                                      memet!»

gece leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
       uy anam anam
       haziranda ölmek zor!


bu acılar
bu ağrılar
              bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
        kim bu umut
ne adına
              kim için?


«uyarına gelirse
       tepemde bir de çınar»
             demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
              geride kalanlara


nerdeyim ben
        nerdeyim?
kimsiniz siz
        kimsiniz?


yıllar var ki ter içinde
       taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
                      3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı
                    şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
                    iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
       yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
              iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
                      nâzım ustanın


gece leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
              şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
 
 


Hasan Hüseyin

Leylaklarını Anlatıyorum

Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün
Onu saçlarından topladığın belli
Bir leylak bahçesinin karşısında

Böyle kucağında kalsa daha iyi
Bir vazoya bırakıp gidiyorsun
Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
Önce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak

Her vazoya bakyıkça karşımdasın ne tuhaf
Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun
Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe
Yaprak yaprak gelişiyorsun
Leylak leylak bakıyorusun gözlerimin içine
Öllümsüz bir mevsim oluyorsun
                                                   
                                                    Rıfat Ilgaz
                                                       (1961)


Nesimi'ye sordularda
O yar ilen hoşmusun
Hoş olayım, olmayayım
O yar benim kime ne

Haydar Haydar, O yar benim kime ne

Angina Pektoris

Yarısı burdaysa kalbimin
                            yarısı Çin'dedir doktor.
Sarınehre doğru akan
                            ordunun içindedir.
Sonra, her şafak vakti doktor,
                             her şafak vakti kalbim
                                             Yunanistan'da kurşuna diziliyor
Sonra, bizim burda mahkumlar uykuya varıp
                             revirden el ayak çekilince
                    kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır
                                                                        her gece,
                                                                                doktor.

Sonra şu on yıldan bu yana
benim,fakir milletime ikram edebildiğim
          bir tek elmam var elimde, doktor,
                                                       bir kırmızı elma :
                                                                            kalbim

Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden,doktorcuğum, bu yüzden
                                            bende bu angina pektoris


Bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...


                                                                                                 Nazım Hikmet Ran
                                                                                                           Nisan 1948

MASA DA MASAYMIŞ HA


Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Edip Cansever
Önce şiirde sevdim kavgayı
Özgürlüğe kelime kelime şiirde
Rıfat Ilgaz

Eğer bunu okuyorsan, bu uyarı senin için. Bu anlamsız güzel baskılı kağıttan okuduğun her kelime hayatından harcanan diğer bir saniye demek. Yapacak başka işlerin yok mu? Hayatın gerçekten bu kadar boş mu da bu anları daha iyi geçirebileceğin bir yol düşünemiyorsun? Yoksa saygı ve inanç beslediğin otoriteyi ortaya koyanlardan çok mu etkilendin? Okuman gereken her şeyi okur musun? Düşünmen gereken her şeyi düşünür müsün? Sana alman gerektiği söylenen her şeyi satın alır mısın? Apartmanından dışarı çık. Karşı cinsten biriyle tanış. Lüzumsuz alışverişi ve mastürbasyonu bırak. İşinden ayrıl. Bir kavga başlat. Yaşadığını kanıtla. Eğer insanlığını ispat edemezsen, bir istatistik olarak kalacaksın. Artık uyarıldın.

-Tyler / Chuck Palahniuk | Dövüş Kulübü
Nasılda özledim seni bir bilsen
düştüğün kent ateşler içinde sayıklıyor
doyasıya uyumak istiyorum
ve senin uyandığın dünyaya uyanmak.
Müthiş özledim seni!Özlüyorum!