29 Temmuz 2012 Pazar

28.07.2012 A.K.K.







                                                                                           













    Evet biz buyuz!Dünyada bir dakikada 18 insan açlıktan ölüyor.Büyük giyim markalarının fabrikalarında çalışan emekleri sömürülen işçiler 0.0014 dolar kazanıyor bunun yanında bu firmalar aynı zaman zarfı içerisinde 36.505 dolar kazanıyor.Bir tarafta insanlar Mercedeslere Bmw'lere  binerken diğer tarafta insanlar sırtında başka insanları taşıyarak karnını doyurmaya çalışıyor.Bizler ise evimizde bilgisayarın , televizyonun karşısında semiriyoruz ve emre itaat etmekten başka hiçbir şey yapmıyoruz.Sorgulamıyoruz,okumuyoruz,düşünmüyoruz,üretmiyoruz bunların yerine kabulleniyoruz, her söylenene inanıyoruz,ezberliyoruz ve tüketiyoruz evet tüketiyoruz geberene kadar tüketiyoruz tüketmekten başka yaptığımız hiçbir şey yok ...Çağımızın felsefesini sorgusuz sualsiz kabul etmiş bulunmaktayız ''Tüketiyorum öyleyse varım '' bizler tüketiyoruz peki ya dünyanın geri kalanı ? Açlıktan kırılan bir çok insan var... Hanginiz orucunu inek pisliğiyle açtı ? Hanginiz aç yaşıyor ya da hanginiz açlıktan ölmek üzere? Biz doyumsuz , savurgan ve zengin olduğumuz sürece dünyanın diğer kesimi aç ve ölü olacak...Evet ben suçluyum bütün bu olanlara göz yumuyorum evet suçluyum çünkü marka giyiyorum evet hala suçluyum tüketmekten başka yaptığım hiçbir şey yok sömürenlere ben de para kazandırıyorum ve siz, siz de suçlusunuz -hayır ben suçun hepsini üzerime alacak kadar kibirli değilim- hepimiz suçluyuz Yeni dünya düzeni kurulurken biz sessiz kalıyoruz ve sessizliğimizin bedelini yine biz ödeyeceğiz...Bizim durumumuz yeni dünya düzeninin özeti sayılabilir fakir zengini görmeye görmeye sömürüldüğünü unutuyor zengin ise fakiri görmeye görmeye sömürdüğünü unutuyor...Yukarıdaki görüntülere kaçınız vicdanı rahat bir şekilde bakabildi ya da kaçınız bakabildi? İşte öyle...Artık zenginler fakirleri görmeye tahammül edemez oldu öyle ki fakir semtlerden yavaş yavaş kaçmaya başladı zenginler...
Ne güzel değil mi ? İstanbul...
















Peki ya varoşlar ?
Gecekondularda yaşayan insanlar için ne kadar güzel istanbul ?
Yada hayat ne kadar güzel ?









''Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir''Hz.Muhammed(SAV) evet görüldüğü gibi kimse komşusu açken tok yatmıyor zira zenginler kendi habitatlarını kurmuş havuzlu lüks sitelerde tıka basa doymuş bir biçimde tok komşuları olduğu için rahatça uyuyabiliyor, fakirler ise yarın ne yapsam nereden para kazansam, nasıl ilaç alsam diye düşünerek yarı aç yarı tok bir şekilde uyuyor ya da uyumaya çalışıyor...

  Bu dengesizlik dünya kurulurken yoktu bu dengesizliği oluşturan  da yaşatan da bizleriz yok edebilecek olan da bizleriz çok geç olmadan bu gidişe dur demeliyiz.Yeni dünya düzeni kurulurken hepimizin sonu enkaz...Sen bunları neden yazdın diyeceksiniz.Çünkü benim içim rahat değil, huzursuzum siz de huzursuz olun istedim.Evlerinde oturup popo büyüten bizler utanmalıyız artık, utanç vakti ey insanoğlu gözlerini aç da etrafına bak kardeşlerini duy!Sen toksun fakat kardeşin aç hem de, sen tok olduğun için aç artık bir şeyler yapmanın vakti geldi biraz daha gecikme lüksümüz yok...


Bazı Resimler İnci Sözlük Yazarı S2 Seven Kamyoncudan Alınmıştır Kendisine Çok Teşekkür Ederim...
A.K.K

28 Temmuz 2012 Cumartesi


İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Haziranda Ölmek Zor


                                      orhan kemal'in güzel anısına  
 

işten çıktım
sokaktayım
        elim yüzüm üstümbaşım gazete
 

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
        sokağa çıkmak yasak
 

sokaktayım
gece leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
 

havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
              çırpınıp durur
 

çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
       ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
             susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
             unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
                    vurmuşum sokaklara
 

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
             dallarda insan iskeletleri
 

asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
       belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
               sarı yapraklar gibi


asmak neyi kurtarır
       sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
               ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
        hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil
        asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
               budur işte asıl sorun!


sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
             ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
        yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
                               kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı


işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
        gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
              ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
                    gitme korkusu
ah desem
       eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
       tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır
       öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
               güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
       ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak


ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
                     bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
       n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
              ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben
nerdeyim ben
       nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
        kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
            göçen kim dünyamızdan?


asmak neyi kurtarır
       öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
       ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
              söyler hangi güzelliği?

kökü burda
        yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
       göçtü memet diye diye
              şafak vakti bir çınar
           silkeledi kuşlarını
                         güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
                                                                      memet!»

gece leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
       uy anam anam
       haziranda ölmek zor!


bu acılar
bu ağrılar
              bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
        kim bu umut
ne adına
              kim için?


«uyarına gelirse
       tepemde bir de çınar»
             demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
              geride kalanlara


nerdeyim ben
        nerdeyim?
kimsiniz siz
        kimsiniz?


yıllar var ki ter içinde
       taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
                      3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı
                    şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
                    iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
       yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
              iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
                      nâzım ustanın


gece leylâk
       ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
              şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
 
 


Hasan Hüseyin

Leylaklarını Anlatıyorum

Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün
Onu saçlarından topladığın belli
Bir leylak bahçesinin karşısında

Böyle kucağında kalsa daha iyi
Bir vazoya bırakıp gidiyorsun
Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
Önce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak

Her vazoya bakyıkça karşımdasın ne tuhaf
Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun
Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe
Yaprak yaprak gelişiyorsun
Leylak leylak bakıyorusun gözlerimin içine
Öllümsüz bir mevsim oluyorsun
                                                   
                                                    Rıfat Ilgaz
                                                       (1961)


Nesimi'ye sordularda
O yar ilen hoşmusun
Hoş olayım, olmayayım
O yar benim kime ne

Haydar Haydar, O yar benim kime ne

Angina Pektoris

Yarısı burdaysa kalbimin
                            yarısı Çin'dedir doktor.
Sarınehre doğru akan
                            ordunun içindedir.
Sonra, her şafak vakti doktor,
                             her şafak vakti kalbim
                                             Yunanistan'da kurşuna diziliyor
Sonra, bizim burda mahkumlar uykuya varıp
                             revirden el ayak çekilince
                    kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır
                                                                        her gece,
                                                                                doktor.

Sonra şu on yıldan bu yana
benim,fakir milletime ikram edebildiğim
          bir tek elmam var elimde, doktor,
                                                       bir kırmızı elma :
                                                                            kalbim

Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden,doktorcuğum, bu yüzden
                                            bende bu angina pektoris


Bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...


                                                                                                 Nazım Hikmet Ran
                                                                                                           Nisan 1948

MASA DA MASAYMIŞ HA


Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Edip Cansever
Önce şiirde sevdim kavgayı
Özgürlüğe kelime kelime şiirde
Rıfat Ilgaz

Eğer bunu okuyorsan, bu uyarı senin için. Bu anlamsız güzel baskılı kağıttan okuduğun her kelime hayatından harcanan diğer bir saniye demek. Yapacak başka işlerin yok mu? Hayatın gerçekten bu kadar boş mu da bu anları daha iyi geçirebileceğin bir yol düşünemiyorsun? Yoksa saygı ve inanç beslediğin otoriteyi ortaya koyanlardan çok mu etkilendin? Okuman gereken her şeyi okur musun? Düşünmen gereken her şeyi düşünür müsün? Sana alman gerektiği söylenen her şeyi satın alır mısın? Apartmanından dışarı çık. Karşı cinsten biriyle tanış. Lüzumsuz alışverişi ve mastürbasyonu bırak. İşinden ayrıl. Bir kavga başlat. Yaşadığını kanıtla. Eğer insanlığını ispat edemezsen, bir istatistik olarak kalacaksın. Artık uyarıldın.

-Tyler / Chuck Palahniuk | Dövüş Kulübü
Nasılda özledim seni bir bilsen
düştüğün kent ateşler içinde sayıklıyor
doyasıya uyumak istiyorum
ve senin uyandığın dünyaya uyanmak.
Müthiş özledim seni!Özlüyorum!